Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Dairesi, 9 Mayıs 2023 tarihli Horion v. Belçika (başvuru no. 37928/20) kararında, oy birliği ile:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin (insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
Dava, başvurucunun, bir soygunla bağlantılı olarak beş kişiyi öldürdüğü için 1979 yılından bu yana tutuklu olması ve 1981 yılında ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılması ile ilgilidir. Başvurucu, ömür boyu hapis cezasının fiilen indirilemez olmasından şikayet etmiştir.
Mahkeme, 2018 yılının Ocak ayından bu yana, psikiyatri uzmanlarının ve yerel mahkemelerin,
cezaevinde olan başvurucunun tutukluluk süresinin uzatılmasının, ne kamu güvenliği ne de
başvurucunun rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması amaçları açısından artık uygun olduğu konusunda hemfikir olduklarını kaydetmiştir. Bu nedenle, başvurucunun olası serbest bırakılmasından önce bir ara aşama olarak bir adli psikiyatri birimine yatırılmasını tavsiye etmişlerdir. Sonuç olarak, yerel mahkemeler, başvurucunun bir adli psikiyatri birimine yatırılmasının yeniden topluma kazandırılmasında önemli bir adım olduğunu vurgulayarak, tutukluluğunun sınırlandırılması ya da elektronik gözetim gibi diğer başka ceza düzenlemelerini onaylamayı reddetmiştir. Ancak, aynı mahkemelere göre, başvurucunun böyle bir birime kabul edilmesi “kaynak sorunları nedeniyle uygulamada imkansız görünmüştür”. Zira, söz konusu birimler, yalnızca zorunlu olarak tecritte tutulan kişiler için Devlet sübvansiyonu almaktadır – başvurucu gibi hüküm giymiş kişiler için değil.
Bu doğrultuda Mahkeme, yerel makamlar tarafından artık cezaevinde tutulması uygun görülmemesine rağmen, adli psikiyatri biriminde yer bulmanın imkansız olması nedeniyle başvurucunun birkaç yıl boyunca içinde bulunduğu çıkmazın, başvurucunun mevcut durumda gerçekçi bir serbest bırakılma ihtimali olmadığı anlamına geldiğini, bu durumun da Sözleşme’nin 3. maddesi ile yasaklandığını belirtmiştir.
Temel olgular
Başvurucu Freddy André Horion, 1947 doğumlu bir Belçika vatandaşıdır. 1979 yılının Haziran ayından bu yana cezaevindedir ve hala Hasselt Cezaevi’nde (Belçika) tutulmaktadır.
1981 yılının Haziran ayında başvurucu, bir soygunla bağlantılı olarak beş kişiyi öldürmekten West Flanders Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ölüm cezası ile cezalandırılmıştır. 1981 yılının Kasım ayında cezası, kürek cezası ile birlikte ömür boyu hapis cezasına çevrilmiştir. Ölüm cezası, 1996 yılının Temmuz ayında kaldırılmıştır.
Dava dosyasındaki belgelere göre, 17 Mayıs 2006 tarihli Kanun uyarınca başvurucu, 1 Ekim 1991 tarihinden bu yana bir günlük salıverilmeye, 30 Eylül 1992 tarihinden bu yana kısa süreli izne, 3 Nisan 1993 tarihinden bu yana sınırlı tutukluluk ya da elektronik gözetimden ve 30 Eylül 1993 tarihinden bu yana şartlı tahliyeden yararlanmaya hak kazanmıştır.
1993 yılından itibaren başvurucu, şartlı salıverilme, sınırlı tutukluluk ve elektronik gözetim için çok sayıda başvuruda bulunmuştur ancak bunların tamamı, yeni ciddi suçların önlenmesinde rehabilitasyon planının yetersiz olacağına karar veren yetkililer tarafından reddedilmiştir.
2017 yılının Mart ayında iki psikiyatrist ve bir psikologdan oluşan bir bilirkişi heyeti, başvurucu tarafından teşkil edilen riskleri değerlendirmek üzere hüküm sonrası mahkeme tarafından atanmıştır. Heyet, cezaevinde bulunan başvurucunun tutukluluk süresinin uzatılmasının ne kamu güvenliği ne de başvurucunun rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması açısından uygun olduğuna dair bir rapor sunmuştur. Ancak, başvurucu tarafından önerildiği gibi herhangi bir hazırlık olmadan topluma dönmek, orta düzeyde yeniden suç işleme riski taşımaktadır.
Bu nedenle heyet, riskleri azaltmayı mümkün kılacak ve cezaevi ile toplum arasında bir geçiş görevi görecek uygun bir yaşam ortamı sağlayacak bir adli psikiyatri biriminde kalmayı içeren bir ara çözüm önermiştir. Başvurucuya, başvurucuyu desteklemek ve başvurucunun topluma yeniden kazandırılması sürecinde gelişmesine yardımcı olmak üzere eğitilmiş bir personel tarafından eşlik edilecektir.
Akabinde, başvurucu, Flaman Topluluğu’nda bulunan tüm orta güvenlikli adli psikiyatri birimlerine kabul edilmek için başvuruda bulunmuştur. Başvuruları reddedilmiştir. Zira, söz konusu birimler, hükümlü kişiler için değil, yalnızca zorunlu olarak tecritte tutulan kişiler için Devlet sübvansiyonu almaktadır. Başvurucu bu nedenle Avrupa Mahkemesi’ne başvurmuş ve uzmanların ve yerel mahkemelerin cezaevindeki tutukluluğunun uzatılmasının artık uygun olmadığına karar vermesine rağmen, aynı mahkemelerin kendisini adli psikiyatri biriminde belirli bir tutukluluk süresi geçirene kadar serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle pratikte rehabilitasyon olanağının bulunmadığından şikayet etmiştir. Ancak, hüküm giymiş kişi statüsü nedeniyle, zorunlu olarak tecrit edilen kişilerden farklı olarak, böyle bir kuruma nakledilmesi mümkün değildir.
Şikayetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu
Başvurucu, Sözleşme’nin 3. maddesine (insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) dayanmıştır.
Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 25 Ağustos 2020 tarihinde yapılmıştır.
Karar, aşağıda isimlerine yer verilen yedi hakimden oluşan Daire tarafından verilmiştir:
Arnfinn Bårdsen (Norveç), Başkan,
Jovan Ilievski (Kuzey Makedonya),
Egidijus Kūris (Litvanya),
Pauliine Koskelo (Finlandiya),
Frédéric Krenc (Belçika),
Diana Sârcu (Moldova Cumhuriyeti),
Davor Derenčinović (Hırvatistan),
ve ayrıca Hasan Bakırcı, Bölüm Yazı İşleri Müdürü.
Mahkeme’nin kararı
3. Madde
Mahkeme, 2018 yılının Ocak ayından bu yana, psikiyatri uzmanlarının ve yerel mahkemelerin,
cezaevinde olan başvurucunun tutukluluk süresinin uzatılmasının, ne kamu güvenliği ne de
başvurucunun rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması amaçları açısından artık uygun olduğu konusunda hemfikir olduklarını kaydetmiştir. Bu nedenle, başvurucunun olası serbest bırakılmasından önce bir ara aşama olarak bir adli psikiyatri birimine yatırılmasını tavsiye etmişlerdir. Sonuç olarak, yerel mahkemeler, başvurucunun bir adli psikiyatri birimine yatırılmasının yeniden topluma kazandırılmasında önemli bir adım olduğunu vurgulayarak, tutukluluğunun sınırlandırılması ya da elektronik gözetim gibi diğer başka ceza düzenlemelerini onaylamayı reddetmiştir.
Dava dosyası, başvurucu ve Hasselt Cezaevi’nin psikososyal departmanı tarafından temasa geçildiğinde, Flaman Topluluğu’nda bulunan bütün orta güvenlikli adli psikiyatri birimlerinin, başvurucunun “hükümlü” -yani işlediği fiillerden dolayı cezai olarak sorumlu tutulan kişi- statüsü nedeniyle kabul edilemeyeceğini, çünkü bu birimlerin yalnızca “zorunlu olarak tecrit edilen kişiler” için olduğunu belirttiğini göstermiştir. Bu sebeple, başvurucu kendisini bir çıkmazın içinde bulmuştur: bir yandan, yetkili yerel makamlar, en azından 2018 yılının Ocak ayından bu yana, başvurucunun artık cezaevine ait olmadığını belirtmiştir; öte yandan, bir adli psikiyatri birimine yatırılması gerekliliği göz önüne alındığında, başvurucunun serbest bırakılmasının pratik bir olasılığı olmadığı görülmüştür. Mevcut durumda, uzun bir süredir tutuklu olan ancak zorunlu olarak tecritte tutulmayan başvurucunun durumunun özel niteliği nedeniyle başvurucu için herhangi bir ara çözüm görünmemektedir.
Mahkeme, Hükümet tarafından vurgulandığı üzere, başvurucunun 1979 yılından bu yana tutuklu olduğu ve hayatının çok büyük bir kısmını cezaevinde geçirdiğini göz önünde bulundurarak, başvurucunun durumunun özel niteliğini hafife almamıştır. Bununla birlikte, başvurucunun şikayetçi olduğu durum, attığı çok sayıda adıma rağmen, yetkililer tarafından herhangi bir çözüm yolu bulunmadan beş yılı aşkın bir süre devam etmiştir. Dahası, Hükümet, başvurucunun içinde bulunduğu çıkmazın çözülebilmesi için atabileceği ya da atması gereken herhangi bir adım belirtmemiştir.
Mahkeme’nin görüşüne göre, belirli bir süre sonra serbest bırakılmak için tamamen resmi bir başvuru imkanı, Sözleşme’nin mutlak bir hakkı garanti eden 3. maddesinin gerekliliklerini yerine getirmek için yetersizdir. Bu doğrultuda Mahkeme, yerel makamlar tarafından artık cezaevinde tutulması uygun görülmemesine rağmen, adli psikiyatri biriminde yer bulmanın imkansız olması nedeniyle başvurucunun birkaç yıl boyunca içinde bulunduğu çıkmazın, başvurucunun mevcut durumda gerçekçi bir serbest kalma ihtimali olmadığı anlamına geldiğini, bu durumun da Sözleşme’nin 3. maddesi ile yasaklandığını belirtmiştir. Bu nedenle, bu madde ihlal edilmiştir.
Adil tazmin (41. madde)
Başvurucu, adil tazmin için herhangi bir talepte bulunmamıştır.
Karar yalnızca Fransızca mevcuttur.
Çeviren: Av. Benan Molu
Kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-224563