2016’daki darbe girişiminin ardından üç akademisyenin pasaportlarının iptal edilmesi, Sözleşme’yi ihlal etmiştir

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Dairesi, 21 Mart 2023 tarihli Telek ve Diğerleri v. Türkiye (başvuru numaraları 66763/17, 66767/17 ve 15891/18) kararında:

– oy birliği ile, üç başvurucu yönünden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinin (özel hayata saygı hakkı) ihlal edildiğine ve
– oy çokluğu ile (6 oya karşı 1), ilk iki başvurucu yönünden Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesinin (eğitim hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.

Dava, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü halin ardından kamu hizmetinden ihraç edilmeleriyle bağlantılı olarak üç akademisyenin pasaportlarına tahdit koyulması ile ilgilidir. Tedbir, ilk iki başvurucu için iki yıl sekiz ay, üçüncü başvurucu için ise üç yıl on ay sürmüştür.

Özel hayata saygı hakkı ile ilgili Mahkeme, üç başvurucunun pasaportlarının, olağanüstü hal bağlamında, yürütmenin eylemi ile iptal edilmesinin, keyfiliğe açık olduğuna ve kanunilik şartını karşılamadığına karar vermiştir. Müdahale, Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca “kanun ile uyumlu” değildir.

Eğitim hakkı ile ilgili Mahkeme, Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesinin taraf devletlere yurtdışında ilgili kurumlarda yüksek öğretim görmek gibi eğitim hakkının kullanılmasını gerekli bir gerekçe olmaksızın engellememe yükümlülüğü yüklediğini belirtmiştir. Söz konusu davada Mahkeme, ilk iki başvurucunun pasaportlarının iptal edilmesi nedeniyle kabul edildikleri yabancı üniversitelerde doktora çalışmalarını sürdürememesinin öngörülemeyeceğini düşünmektedir.

Başvurunun hukuki özeti, Mahkeme’nin veri tabanı HUDOC’ta mevcuttur.

Temel olgular

Başvurucular, Alphan Telek, Edgar Şar ve Zeynep Kıvılcım, sırasıyla, 1990, 1991 ve 1971 doğumlu Türkiye vatandaşlarıdır. İlk iki başvurucu Türkiye’de, üçüncü başvurucu ise Almanya’da yaşamaktadır.

Olayların yaşandığı dönemde üç başvurucu da Türkiye’deki üniversitelerde çalışmaktadır. Başvurucular, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı ve kendilerini “Barış İçin Akademisyenler” olarak adlandıran 1.128 akademisyen ve aydın tarafından imzalanan bildirinin imzacıları arasındadır.

Akabinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup bir grup kişi, 2016 yılında 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece darbe girişiminde bulunmuştur. Birkaç gün sonra Hükümet, olağanüstü hal ilan etmiş ve Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Konseyi tarafından Devlet’in milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen terör örgütleri, örgütler, yapı, oluşum veya gruplarla hala ya da eskiden bağlantısı olduğuna (mensup olma, üye olma, iltisakı olma ya da irtibatta olma gibi) karar verilen kamu görevlilerinin ihraç edilmesi için, diğer şeylerin yanında, bir dizi kanun hükmünde kararname kabul etmiştir. Söz konusu kanun hükmünde kararnameler, ayrıca, ilgili kişilerin pasaportlarının iptal edilmesini de içermektedir.

2016 ve 2017 yılları arasında değişik tarihlerde -terör örgütleri ile bağlantılı olduğu ya da Devlet’in milli güvenliğine karşı faaliyetlerde bulunduğu öngörülen- üç başvurucu, kamu görevinden ihraç edilmiş ve başvurucuların pasaportları iptal edilmiştir.

O tarihte, Bay Telek ve Bay Şar, İstanbul’da bulunan Yıldız Teknik Üniversitesi’nde araştırma görevlisidir. Bay Telek ayrıca, Paris’te bulunan ve araştırmacı olarak kabul edildiği Siyasal Çalışmalar Enstitüsü’ne (Institut d’études politiques) doktora yapmak için kaydolmuştur. Bay Şar da Floransa’da bulunan Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde doktora yapmak üzere kabul almıştır. Bayan Kıvılcım ise İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve araştırmacıdır. Pasaportu iptal edildiğinde Almanya’yı ziyaret etmektedir. Kıvılcım, Türkiye’ye dönmemiş ve akademik bir kurumda işe başladığı Almanya’ya yerleşmiştir.

Daha sonra üç başvurucu, pasaportlarının iptal edilmesi kararına karşı idari ve bireysel başvurularda bulunmuş ancak itirazları idare mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

2019 yılının Mayıs ayında, yukarı anılan bildiriyi imzaladığı gerekçesiyle Bayan Kıvılcım hakkında ceza yargılaması başlatılmıştır. Ancak, ceza mahkemesinin Anayasa Mahkemesi’nin bildiriyi imzalayan dokuz imzacıya ceza verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdiği Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri kararına uyması sonucunda 2019 yılının Ocak ayında beraat etmiştir.

Nihayetinde, Pasaport Kanunu’nun (5682 sayılı Kanun) ek 7. maddesinin 2019 yılında yürürlüğe girmesinin ardından, üç başvurucu yeni pasaportlarını almıştır.

Şikayetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu

Özellikle 8. maddeye (özel hayata saygı hakkı) dayanarak başvurucular, temel olarak, olağanüstü hal ile bağlantılı olarak pasaportlarının iptal edilmesinden şikayet etmiştir. İlk iki başvurucu, pasaportlarına tahdit koyulmasının üniversiteye devam etmelerini, mesleki planlarını ve yurtdışındaki akademik araştırma faaliyetlerini engellediğini ileri sürmüştür. Üçüncü başvurucu, yabancı bir ülkede kaldığı sırada geçerli bir pasaport alamamasının özel hayatında ve mesleki hayatında zorluluklara sebep olduğunu ileri sürmüştür.
Ayrıca, ilk iki başvurucu, Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesine (eğitim hakkı) dayanmıştır.

Başvurular, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 11 Ağustos 2017 tarihinde (başvuru numaraları 66763/17 ve 66767/17) ve 3 Nisan 2018 tarihinde (başvuru no. 15891/18) yapılmıştır.

Karar, aşağıda isimleri geçen yedi hakimden oluşan Daire tarafından verilmiştir:

Arnfinn Bårdsen (Norveç), Başkan,
Jovan Ilievski (Kuzey Makedonya),
Egidijus Kūris (Litvanya),
Saadet Yüksel (Türkiye),
Lorraine Schembri Orland (Malta),
Frédéric Krenc (Belçika),
Davor Derenčinović (Hırvatistan),
ve ayrıca Hasan Bakırcı, Bölüm Yazı İşleri Müdürü.

Mahkeme’nin kararı
8. Madde (özel hayata saygı hakkı): üç başvurucunun tamamı tarafından ileri sürülen şikayet

Mahkeme, başvurucuların, yurtdışındaki akademik çalışmaları takip etmeye ve bu çalışmalara katılmaya ihtiyaç duydukları açık olan ve çalışmalarına ve araştırmalarına yurtdışında bulunan üniversitelerde devam etme ya da yabancı bir ülkeye yerleşme niyetleri olan akademisyenler olduğunu gözlemlemiştir. Ziyaret etmek ya da ikamet etmek istedikleri ülkeler ile sıkı bir profesyonel ve kişisel bağları bulunmaktadır. Dolayısıyla, olağanüstü hal kapsamında alınan tedbirlerin ardından, azımsanmayacak bir süre geçerli bir pasaport alamadıkları gerçeğinin, profesyonel ve kişisel hayatları üzerinde oldukça önemli bir etki doğurduğu şüphesizdir. Bu sebeple, başvuruya konu tedbir, başvurucuların özel hayata saygı hakkına bir müdahale teşkil etmiştir.

Mahkeme ayrıca, başvurucuların pasaportlarının iptaline olağanüstü hal bağlamında karar verildiğini, zira, başvurucuların daha sonra 8 Mart 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kanun olarak kabul edilen (8082 ve 7086 sayılı kanunlar) 675 ve 868 sayılı kanun hükmünde kararnameler altında alınan idari bir tedbirle kamu görevinden ihraç edildiğini not etmiştir.

Ancak, ne 675 ve 868 sayılı kanun hükmünde kararnameler ne de başvurucuların itirazları hakkında karar veren herhangi bir makam ya da mahkeme, başvurucuların iddia edildiği gibi bir terör örgütü ya da Devlet’in güvenliğine tehdit teşkil eden bir örgüt ile bağlantılı olduğuna ya da böyle bir sonuca yol açtığı iddia edilen eylemleri hakkında herhangi bir bilgi sunmuştur. Başvurucular hiçbir zaman darbe girişimiyle bağlantılı herhangi bir ceza soruşturmasının ya da kovuşturmasının öznesi olmamıştır.

Ek olarak, başvurucular hakkında yürütülen herhangi bir idari ya da adli işlemde ya da başvurucular hakkında alınan herhangi bir kararda, pasaportlarının olağanüstü hal gerekli kıldığı için iptal edildiği belirtilmemiştir. Ayrıca, yerel makamlar, olağanüstü hal bağlamında kabul edilen kanun hükmünde kararnameler uyarınca başvuruculara karşı uygulanan tedbiri meşrulaştırmaya elverişli herhangi bir detaylı bilgi sunmamıştır.

Mahkeme ayrıca, Pasaport Kanunu’nun (5682 sayılı Kanun) 22. maddesinin yetkililere yurtdışına çıkması “sakıncalı” olarak değerlendirilebilecek bir kişiye pasaport verilmesini reddetme yetkisi verdiğini kaydetmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, mahpusların yazışmalarıyla ilgili davalarda “sakıncalı” ifadesinin geçtiği düzenlemelerin, bağlamı içerisinde açıklığa kavuşturulmadığına ya da bu kelimeden ne anlaşılması gerektiği tanımlanmadan, yetkililerin bu konulardaki takdir yetkisinin kapsamının ve uygulanış şeklinin yeterli açıklık içermediğine karar verdiğini gözlemlemiştir.

Dahası, ne 5682 sayılı Kanun’un 22. maddesi ne başvurucuların pasaportlarının iptal edilmesinin dayanağı olan 675 ve 868 sayılı kanun hükmünde kararnameler ne de söz konusu davada yetkililer tarafından dayanılan diğer yasal düzenlemeler, pasaport iptallerinin şekline ve süresine ya da tedbirin sona erdirilmesinden önce karşılanması gereken koşullara yer vermiştir.

Son olarak, yerel mahkemeler, başvurucuların pasaportlarının iptaline karşı açtıkları davaları, tedbirin, ağırlıklı olarak, olağanüstü hal kapsamında kabul edilen kanun hükmünde kararnamelerin ardından kamu görevinden ihraç edilmeleriyle bağlantılı olarak alındığı gerekçesine dayanarak ve söz konusu tedbiri, başvurucuların özel hayatlarına saygı hakkına yönelik etkileri çok önemli olsa da, eksiksiz bir şekilde değerlendirmeden reddetmiştir.

Mahkeme’ye göre, milli güvenliğe yönelik endişelerin olağanüstü hal bağlamında dikkate alındığı durumlarda dahi, kanunilik ilkesi ile demokratik bir toplumda geçerli olan hukukun üstünlüğü ilkesi, kişinin temel haklarını etkileyen herhangi bir tedbirin çekişmeli yargılama kapsamında, söz konusu kararın nedenlerini ve ilgili delilleri incelemeye yetkili bağımsız bir organa sevk edilmesinin mümkün olmasını gerektirmektedir. Yerel makamlar tarafından ileri sürülen bir ulusal güvenlik zorunluluğuna etkili bir şekilde itiraz etmenin imkansız olması halinde, Devlet yetkilileri, Sözleşme’de düzenlenen haklara keyfi bir şekilde müdahale edebilecektir. Yerel mahkemeler, söz konusu davada, başvurucuların pasaportlarının iptal edilmesi için somut nedenler olup olmadığını doğrulama yükümlülüğünü yerine getirmekte başarısız olmuştur. Söz konusu tedbirin uygulanmasına ilişkin yargısal denetim, yeterli ya da etkili değildir.

Sonuç olarak, Mahkeme, idari makamların başvurucuların pasaportlarının iptal edilmesine karar vermekteki takdir yetkisi, iç hukukun yukarıda anılan düzenlemeleri uyarınca, bir şarta bağlanmamıştır. Takdir yetkisinin kapsamı ve uygulanış biçimi tanımlanmamış ve bu bağlamda başka belirli güvenceler sağlanmamıştır. Dolayısıyla, başvuruculara karşı olağanüstü hal kapsamında yürütmenin kararı ile uygulanan bu tedbir, keyfiliğe açıktır ve kanunilik şartını karşılamamaktadır. Şikayet konusu müdahale, Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca “kanun ile uyumlu” değildir ve müdahalenin, olağanüstü halin özel koşullarının gerekli kıldığı katılıkta orantılı olma şartı ile uyumlu olduğu kabul edilemez. Bu sebeple, Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.

Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. Maddesi (eğitim hakkı): ilk iki başvurucu tarafından ileri sürülen şikayet

Kabul edilebilirlik

Hükümet, doktora çalışmalarının, özellikle yurtdışında yapılanların, eğitim hakkı kapsamında kabul edildiğine dair Mahkeme içtihadında örnek bir karar olmadığını belirtmiştir.

Mahkeme, her alanda bilimsel araştırılmaların yürütülmesi ve ilerlemesindeki kritik önemi düşünüldüğünde, doktora gibi uzmanlaşılmış çalışmaların ve ileri araştırmaların, eğitim hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu görüşündedir. Mahkeme ayrıca, Avrupa Konseyi içerisinde yüksek öğrenimin ve akademik araştırmanın esaslı bir unsur olarak, eğitim ve araştırma alanında ülkeler arasındaki işbirliği ve değişimin, özellikle öğrencilerin ve akademik personelin eğitim amaçlı değişiminin, merkezi bir rol oynadığına vurgu yapmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’nin tarafı olduğu Yüksek Eğitim Niteliklerinin Tanınmasına Yönelik Lizbon Sözleşmesi’ne atıf yapmıştır.

Mahkeme’nin görüşüne göre, Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesi, taraf devletlere yurtdışında ilgili kurumlarda yüksek öğretim görmek gibi eğitim hakkının kullanılmasını gerekli bir gerekçe olmaksızın engellememe yükümlülüğü yüklediğini belirtmiştir. Ancak, söz konusu davada ise, Mahkeme, pasaportlarının iptal edilmesi sonucunda, birinci ve ikinci başvurucunun, azımsanmayacak bir süre boyunca, yurtdışına seyahat etmekten ve eğitim haklarını kullanıp kabul edildikleri yurtdışında bulunan yüksek öğretim kurumlarında doktora yapmaktan mahrum bırakıldığını gözlemlemiştir. Bu sebeple, şikayetin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına karar vermiş ve şikayeti, kabul edilebilir bulmuştur.

Esas

Mahkeme, ilk iki başvurucunun pasaportlarının iptali neticesinde, kabul edildikleri yurtdışındaki üniversitelerde doktora çalışmalarını sürdürememesinin eğitim hakkı üzerinde bir sınırlama teşkil ettiğine karar vermiştir. Mahkeme’nin 8. madde altında vardığı sonuç, Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesi altındaki şikayet için de geçerlidir ve sonuç olarak, başvurucuların eğitim hakkına yönelik sınırlama, onlar için öngörülebilir olmamıştır. Bu sebeple, Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Adil Tazmin (41. Madde)
Mahkeme, Türkiye’nin, maddi ve manevi tazminat için Bay Telek ve Bay Şar’a ayrı ayrı 12,000 Euro ve manevi tazminat için Bayan Kıvılcım’a 9,750 Euro ile masraf ve harcamalar için 1,000 Euro ödemesine karar vermiştir.
Ayrık Görüş
Hakim Saadet Yüksel’in kısmi karşıt görüşü karara eklenmiştir.
Karar yalnızca Fransızca mevcuttur.

Çeviren: Av. Benan Molu
Kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-223639