Geçerli ikamet iznine sahip bir Suriye vatandaşının zorla Suriye’ye geri gönderilmesi Türk hukukunu ve Sözleşmeyi ihlal etmiştir.

http://Geçerli ikamet iznine sahip bir Suriye vatandaşının zorla Suriye’ye geri gönderilmesi Türk hukukunu ve Sözleşmeyi ihlal etmiştir.

Akkad/Türkiye (başvuru no. 1557/19) başvurusu, başvurucunun Türk yetkililer tarafından “gönüllü dönüş” görüntüsü altında zorla ve yasadışı olarak Suriye’ye sınırdışı edildiği iddiasını konu almaktadır. Türkiye’de geçerli bir ikamet iznine sahip olan ve kendisine “geçici koruma statüsü” tanınmış olan başvurucu, 2018 yılında Yunanistan’a geçmeye çalışırken Meriç nehri yakınında yakalanmıştır. İki gün sonra Suriye’ye götürülmüştür. Bu davada bugün verilen Daire kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oy birliğiyle aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır: (1) Başvurucunun Suriye’ye götürülmesi ve (2) Edirne’den Hatay’a götürülmesi esnasında kelepçelenmesi nedenleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. Maddesinin (insanlıkdışı ve onurkırıcı muamele yasağı) iki ihlali; Mahkeme başvurucunun Suriye’de 3. Maddeye aykırı muameleye tabi tutulma konusunda gerçek bir risk ile karşı karşıya olduğuna ve Türk yetkililerin bütün olguların bilincinde olarak onu Sözleşmeye aykırı muameleye uğrama riskine maruz bıraktıklarına inanmak için esaslı nedenlerin ortaya konulduğu sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucunun -Yirmi saat süren otobüs yolculuğu boyunca diğer bir erkekle erkekle birbirlerine-kelepçelenmesinin insanlıkdışı muamele seviyesine ulaştığı sonucuna ulaşmıştır. Başvurucunun Suriye’ye götürülmesiyle ilgili olarak, 3. maddeyle birlikte 13. maddenin (etkili başvuru hakkı) ihlali; Mahkeme, Türk yetkililerin başvurucunun Suriye’ye gönderilmesine karşı koymasına olanak tanıyan Türk hukukunda mevcut başvuru yollarını kullanma imkanını elinden aldıklarını kayda geçmiştir. 5. maddenin 1,2,4 ve 5. Paragraflarının ihlali; Mahkeme başvurucunun Meriç nehrinde Yunanistan sınırına yakın bir yerde yakalanmasından Suriye’ye nakledilmesine kadar sürede özgürlüğünden yoksun bırakıldığını tespit etmiştir. Mahkeme, sınırdışı edilme riskiyle karşı karşıya olan kişilerin alıkonulmasıyla ilgili olarak iç hukukta sağlanan yasal güvencelere uyulmadığını kaydetmiştir.

Temel olgular

Başvurucu Muhammad Fawzi Akkad, Suriye uyrukludur ve 1997 doğumludur. Başvurucu Suriye’deki iç savaş nedeniyle ülkesini terk etmesinin ardından ailesiyle birlikte 2014 yılında Türkiye’ye gelmiştir. Başvurucu İstanbul’a taşınmadan önce bir yıl boyunca Gaziantep mülteci kampında kalmış; kendisine “geçici koruma” statüsü ve yabancı kimlik kartı verilmiştir. 15 Ağustos 2015 tarihinde başvurucunun babası Almanya’ya seyahat etmiş ve orada kendisine mülteci statüsü verilmiştir. 2017 yılında diğer aile fertleri aile birleşmesi vizesi alarak babanın yanına gitmişlerdir. Başvurucu o zaman rüşt yaşına ulaşmış olmasına rağmen diğer aile fertlerine katılmak için kendisine izin verilmemiştir. Başvurucu, 29 Haziran 2018 tarihinde Yunanistan’a girmeye çalışırken, Türkiye ve Yunanistan arasında sınır çizgisini oluşturan Meriç nehrinde Türk jandarması tarafından yakalanmıştır. Türk yetkililer başvurucuyu 21 Haziran 2018 tarihinde Reyhanlı/Babül Hava sınır kapısından geçirerek Suriye’ye götürmüşlerdir. Başvurucu Suriye sınırını geçer geçmez iki silahlı El Nusra (El Nusra cephesi) militanı tarafından derdest edildiğini, muhtemelen Halep’te, bir binaya götürüldüğünü ve orada sorgulandığını öne sürmektedir. Başvurucu burada dayak yediğini ve hayatından endişe ettiğini beyan etmektedir. Daha sonra, Halep’i terk etmemek koşuluyla serbest bırakılmıştır. Müteakiben, 15 Temmuz 2018’de başvurucu tekrar Türkiye’ye giriş yapmıştır. Buradan, sığınma başvurusunda bulunduğu Almanya’ya seyahat etmiştir.

Yakınmalar, usul ve Mahkemenin oluşumu

Başvurucu gerek tek başına ve gerekse diğerleriyle birlikte 13. maddeye (etkili başvuru hakkı); ayrıca 2. (yaşama hakkı) ve 3. (işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı) maddeler ile 7 Nolu Protokol’ün 1. maddesine (yabancıların sınır dışı edilmelerine ilişkin usuli güvenceler) dayanarak Suriye’ye gönderilmesinden ve bu konuda etkili bir iç hukuk yolundan yararlanamamaktan yakınmaktadır. Mahkeme bu yakınmalarını tek başına 3. madde altında ve yine 13. maddeyle birlikte 3. madde altında incelemeye karar vermiştir. Başvurucu 3. madde bağlamında ayrıca Edirne’den Hatay’a kelepçeli olarak götürülmesinden de yakınmıştır. Başvurucu 5. maddeye (kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı) dayanarak, yakalandığı anda, tutulmasının nedenleri hakkında bilgilendirilmediğini ve yakalanmasının hukuka aykırılığı konusunda bir müracaatta bulunmasının mümkün olmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu, kendi görüşüne göre Sözleşme’nin 5. maddesine aykırı olan alıkonulmasına karşı, etkili ve icra edilebilir bir tazminat hakkı bulunmadığını da öne sürmektedir. Başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 21 Aralık 2018 tarihinde yapılmıştır. Uluslararası Af Örgütü’nün yazılı usule üçüncü taraf olarak katılmasına izin verilmiştir.

Karar aşağıda isimleri zikredilen yedi yargıçtan oluşan bir daire tarafından verilmiştir.

Jon Fridrik Kjølbro (Danimarka), Başkan,

Carlo Ranzoni (Lihtenştayn),

Branko Lubarda (Sırbistan),

Pauliine Koskelo (Finlandiya),

Jovan Ilievski (Kuzey Makedonya),

Gilberto Felici (San Marino),

Saadet Yüksel (Türkiye), ve Hasan Bakırcı, Bölüm Yazı İşleri Müdürü.

Mahkemenin kararı Olguların mahkeme tarafından tespit edilmesi

Tarafların olgulara ilişkin anlatımları farklılık göstermektedir. Başvurucu “gönüllü dönüş” görüntüsü altında, zorla ve hukuk dışı bir şekilde Suriye’ye sınır dışı edildiğini iddia etmektedir. Hükümet ise, başvurucunun sınır-dışı edilmesi için bir karar alınmadığını ve köken ülkeye dönüşünün, gönüllü dönüş planı avantajlarından yararlanmak için kendi arzusu yönünde gerçekleştiğini öne sürmektedir. Aynı şekilde hükümet başvurucunun zorla sınır dışı edilmediğini beyan etmektedir. Dava dosyasındaki delilleri göz önüne alan Mahkeme şu hususları tespit etmiştir: Başvurucu, Türk-Yunan sınırı yakınında jandarma tarafından yakalanmış; Edirne Göç İdaresinin talimatı üzerine, yine bu birimden yetkililerin denetimi altında (ardından da Hatay Göç İdaresi yetkilileri eşlik ederek) Hatay iline gönderilmiştir. Başvurucu Hatay’da içeriğini bilmediği ama sonradan, köken ülkeye gönüllü dönüş formu olduğu anlaşılan bir belgeyi imzalamasını müteakip; rızası hilafına ve bir sınır dışı kararı olmaksızın Suriye’ye gönderilmiştir. Formu imzaladığı esnada bir avukat ve keza mevzuatta sözü edilen herhangi bir temsilcinin yardımından yararlanmamıştır. Bir çevirmenin yardımından yararlanıp yararlanamadığı hususu ise açıklık kazanmamıştır. Bu bağlamda Mahkeme, başvurucunun Sözleşme’nin 3. maddesinin kendisine sağladığı korumadan kesin olarak-bilerek ve aklederek- vaçgeçtiğinin tespit edilemediğine hükmetmektedir. Ayrıca, başvurucu Yunan Sınırı’na yakın bir yerde Meriç’te tevkif edildiği 19 Haziran 2018’den Hatay/Cilvegözü sınır kapısından Suriye’ye geçirildiği tarihe kadar özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır; bu esnada etrafta dolaşması ve özgürce seyahat etmesi engellenmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucu ve diğer Suriyeli erkeklerin Edirne’den Hatay/Reyhanlı’ya kadar götürüldükleri esnada yemek yedikleri ve tuvalete çıktıkları zamanlar hariç olmak üzere çiftler halinde birbirlerine kelepçeli olarak tutulduklarını da kayda geçmiştir.

3. madde (insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı)

Başvurucunun Suriye’ye götürülmesi

Mahkemenin kanaatine göre, Türk yetkililer, başvurucu ve ailesinin Suriye’ye geri gönderilmesi halinde Sözleşme hükümlerine aykırı bazı risklere maruz kalabileceğini değerlendirdikleri için geçici koruma statüsü vermişlerdir. Suriye yetkililerinin, başvurucunun gönderildiği Suriye’nin kuzey bölümü üzerinde herhangi bir kontrollerinin olmaması olgusu da başvurucunun karşı karşıya kaldığı riskleri ortadan kaldırmamıştır. Söz konusu bölgenin ne Suriye hükümeti ne de ona muhalif güçlerin kontrolü altında olmayan, bir savaş bölgesi olduğu genel olarak bilinen bir olgudur. Dolayısıyla, başvurucunun Suriye’ye geri gönderilmesi halinde 3. maddeye aykırı muamelelere tabi tutulma konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya olduğu açıktır. Bu konuda ortaya çıkabilecek herhangi bir şüpheyi ortadan kaldırmak Hükümetin sorumluluğundadır. Mamafih, başvurucuyu Suriye’ye götüren ulusal yetkililer, onun bu ülkede karşı karşıya kaldığı riskleri usulü dairesince tetkik etmemişlerdir. Başvurucunun, önceden basılmış, “köken ülkedeki güvenlik durumu ve genel durum hakkında yetkililer tarafından detaylı bir şekilde bilgilendirildiğini” belirten ibareler içeren bir formu imzaladığı doğrudur. Ancak, bu ibareler -ki başvurucu bunların farkında olmadığını ifade etmektedir- başvurucunun Suriye’deki kişisel durumuyla ilgili herhangi spesifik bir detay içermediği gibi, ona geçici koruma sağlayan potansiyel risklerin neden artık geçerli olmadığını da açıklamamaktadır. Öyle anlaşılmaktadır ki, yetkililer onun başına gelebilecekler konusunda pek de kaygı duymadan, Suriye’ye gönüllü dönüşüne ilişkin önceden basılmış formu imzalar imzalamaz, başvurucuyu bu ülkeye götürmüşleridir. Bir an için Sözleşmenin 3. maddesindeki haklardan feragat edilebileceği kabul edilse bile, başvurucu bu maddenin sağladığı korumadan sarih bir biçimde -bilerek ve aklederek- feragat etmemiştir. Ayrıca, Türk hukuk sisteminde geçici koruma sağlanan bir yabancı ancak istisnai durumlarda sınır dışı edilebilir ki somut olayda böyle bir istisnaya dayanılmamış ve bu istisnaların uygulandığı tespit edilememiştir. Bu nedenlerle Mahkeme, başvurucunun Sözleşmenin 3. Maddesine aykırı muamelelere maruz kalma konusunda gerçek risklerle karşı karşıya kaldığı ve Türk yetkililerin bu konuda ortaya çıkan şüpheleri ortadan kaldıramadığı sonucuna ulaşmıştır. Başvurucuyu Suriye’ye göndererek ulusal makamlar, bütün koşulların tam olarak bilincinde olarak, onu Sözleşmeyi ihlal edecek muamelelere uğrama riskine maruz bırakmışlardır. Netice itibariyle, Sözleşmenin 3. Maddesi ihlal edilmiştir. Başvurucunun sevk edildiği esnada kelepçeli olarak tutulması Mahkeme, başvurucunun Edirne göç idaresi tarafından formalitelerin tamamlanmasından, Suriye’ye götürülmesine kadar geçen zaman içinde alıkonulmasının uygulanabilir yasal düzenlemelere aykırı olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle, başvurucunun yasal bir alıkoyma çerçevesinde kelepçelendiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca, başvurucunun -kendi ifadesine göre- Edirne’den Hatay’a sevk edilmesi yaklaşık 20 saat sürmüştür. Sonuç olarak, Mahkeme, mevcut vakada başvurucunun onur kırıcı bir muameleye tabi tutulduğu kanaatine ulaşmıştır. Bu nedenlerle, başvurucunun Edirne’den Hatay’a kelepçeli olarak götürülmesi bağlamında Sözleşme’nin 3. Maddesi ihlal edilmiştir.

3. maddeyle birlikte 13. Madde (etkili başvuru hakkı)

Mahkeme, ulusal makamların aldığı idari ve hukuki kararlardan ve keza hükümetin yanıtlarından, başvurucunun Suriye’ye götürülmesinin iç hukukta sınır dışı için getirilen usule uygun olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Gönüllü dönüş formu Türk hukukunda bahsi geçen Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMYK) veya hükümet-dışı bir kuruluşun temsilcisi tarafından imzalanmamıştır. Mamafih, idari yetkililere tabi olmayan böylesi bir kişinin atacağı imzayla başvurucunun ülkesine dönme arzusunun gerçeği yansıttığını ortaya koyması, Devlet yetkilileri tarafından girişilebilecek suiistimallerin önüne geçmek için getirilmiş resmi ve yasal bir güvence durumundadır. Ayrıca, belgeleri imzalamasının ardından başvurucuya bir suret verilmemiştir. Başvurucu, takip edilen usule ilişkin kayıt niteliğinde herhangi bir belge kendisine verilmeden Suriye’ye gönderilmiştir; halbuki Türk hukuku tarafından tanzim edilen usule göre, kendisine karşı bir nakil emri çıkarılan kişinin, bu nakil işlemine karşı itirazda bulunabileceği ve bu itirazın ne kadar süre içinde yapılabileceği hususlarında bilgilendirilmesi bir zaruret arz etmektedir. Üstelik, göç yetkilileri başvurucuyu alıkonulmasının ardından iki gün içinde Suriye’ye göndermişlerdir; bu iki günlük sürenin neredeyse yarısı da yolda geçmiştir. Yetkililerin telaşla hareket etmeleri başvurucunun Suriye’ye nakledilmeden önce durdurucu başvuruları gerçekleştirmesini engellemiştir. Dosyada başvurucunun bu tür başvuru haklarından kesin olarak feragat ettiğini gösteren ikna edici deliller mevcut değildir. Sonuç olarak, Türk hukukunda mevcut bulunan başvuru yollarının kullanılması, başvurucunun nakledilmesinden önce yetkililerin sergiledikleri aceleci ve yanlış yönlendirici tutumlar nedeniyle engellenmiştir. Bilhassa, yetkililerin tüm yasal güvenceleri hayata geçirme konusunda sergiledikleri başarısızlık, mevcut vakada takip edilen usulün Sözleşmeye uygunluğunu sekteye uğratmıştır. İlave olarak, başvurucunun müracaat ettiği iki yargısal makam, başvurucunun, idari makamların yasadışı nakle ilişkin hukuki güvenceleri göz ardı ettikleri yönündeki temel iddiayı içeren yakınmaları hakkında bir karar vermemiştir. Netice olarak, Türk yetkililer, ülkeden uzaklaştırılmadan önce Suriye’ye zorla götürülmesine karşı itirazda bulunmasına olanak tanımayarak, Türk hukuku altında başvurucunun yararlanabileceği başvuru yollarını kullanma hakkından, Sözleşmenin 3. Maddesiyle bağlantı içinde 13. Maddesini ihlal eder bir biçimde, mahrum bırakmışlardır. Bu nedenlerle Sözleşmenin bu maddeleri ihlal edilmiştir.

5. madde (kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı)

Başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılması Sözleşme’nin 5/1. Maddesinde uygun mudur? Mahkeme, başvurunun Meriç nehrinde, Yunanistan sınırına yakın bir yerde, 19 Haziran 2018 tarihinde yakalanmasından, Suriye’ye nakline kadar geçen sürede özgürlüğünden yoksun bırakıldığını değerlendirmektedir. Bu zaman zarfında başvurucu devlet yetkililerinin gözetimi altındaydı, etrafta dolaşması veya özgürce seyahat etmesi mümkün değildi. Türk hukukuna göre, geçici ikamet iznine sahip bir kişinin sınır dışı edilmesi talimatı ancak bilhassa ciddi bazı gerekçelerle mümkün olabilir. Bu ciddi durumlar yetkililerin verdikleri gerekçeli kararda açıklanmalı ve ilgili hukuki makam tarafından da onaylanmalıdır. Mamafih, başvurucunun sınır dışı edilmesi için gerçekleştirilen idari gözetim bu şekilde kayda geçmemiş ve bu haliyle resmen başvurucuya bildirilmemiştir. Ayrıca, yetkililer Suriye’ye sevk edinceye kadar başvurucuya alıkonulmasının gerçek nedenlerini bildirmemişlerdir. Bu kusurlar nedeniyle, ulusal hukukun başvurucuya sağladığı güvenceler -ki bunlar sınır dışı için beklenirken alıkonulan kişinin keyfiliğe karşı korunması amacıyla getirilmiştir- söz konusu vakada yürürlüğe girememiştir. Bu nedenle Sözleşme’nin 5/1. Maddesi ihlal edilmiştir.

Başvurucu kendisine karşı yöneltilen suçlamalar konusunda en kısa sürede bilgilendirilmiş midir?

Mahkeme başvurucunun alıkonulmasının gerçek nedenleri konusunda bilgilendirilmediğini not etmektedir. Başvurucuya, otobüste kendisiyle birlikte -tek başlarına veya aileleriyle birlikte- seyahat eden diğer mülteciler gibi Gaziantep’e götürüleceği söylenmiş; ancak bunun yerine Suriye sınır kapısına götürülmüştür. İdari yetkililerin başvurucuyu Suriye sınır kapısına daha kolay bir şekilde götürebilmek için alıkonulmasının niteliği ve amacını ondan bilerek saklamış olmaları vakıasının Sözleşme’nin 5. maddesiyle uyumlu olduğu söylenemez. Bu nedenle de Sözleşme’nin 5/2. Maddesi ihlal edilmiştir. Başvurucu tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verecek bir mahkemeye başvurma hakkını kullanabilmiş midir?

Mahkeme sınır dışı edilmek üzere alıkonulan kişilerin iç hukukta bazı hakları olduğunu gözlemlemektedir. Buna göre; bu kişiler, sınır dışı edilmelerine yol açan karar; bu kararın hukukiliğine ilişkin itiraz hakları ve icabında serbest bırakılmayı isteme hakları konusunda bilgilendirilmelidirler. Mamafih, bu güvenceler mevcut vakada tatbik edilmemiştir. Başvurucu, alıkonulmasından Suriye’ye gönderilmesine kadar zamanda, tutulmasının hukukiliğine karşı bir başvuruda bulunamamış; bir avukata veya dışarıdan herhangi bir başka kişiye ulaşamamıştır. Uygulanan usul göç idaresi yetkilileri tarafından köken ülkeye “gönüllü dönüş” olarak sınıflandırıldığına göre, başvurucu en azından bir tercümanla ve BMMYK’den bir temsilciyle ya da hükümet dışı bir kuruluşun bir mensubuyla bağlantı kurabilmeliydi. Böyle bir bağlantı kurulmamıştır. Başvurucuya herhangi bir yakalama emri tebliğ edilmediği ve keza mevcut başvuru yolları konusunda bilgilendirilmediği için, aynı şekilde, başvurucunun kendisinin bir itirazda bulunması yolu da kapanmıştır. Netice olarak, başvurucu alıkonulmasının hukukiliğinin gözden geçirileceği herhangi bir başvuru olanağına sahip olamamıştır. Bu nedenle de Sözleşme’nin 5/4. Maddesi ihlal edilmiştir.

Başvurucu tazminat talebi öne sürebilmiş midir?

Mahkeme, Suriye’ye götürülmek için 19-21 Haziran 2018 tarihleri arasında alıkonulmasıyla ilgili olarak, yukarıda sözü edilen ihlaller konusunda başvurucunun iç hukuk mahkemeleri önünde herhangi bir tazminat talebinde bulunma hakkına sahip olmadığını kaydetmiştir. Başvurucunun İdare Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesine yaptığı başvurular ona karşı herhangi bir sınır dışı usulünün işletilmediği, dolayısıyla da sınır dışını beklerken alıkonulma usulünün işletilmediği gerekçeleriyle reddedilmiştir. Başvurduğu mahkemeler önünde yakınmalarının özünü ileri süremeyen başvurucu alıkonulmasının yasadışı olduğunu ve buna göre de tazminata hak kazanması gerektiğini bildiren bir karar elde etme imkanından mahrum bırakılmıştır. Bu nedenlerle Sözleşmenin 5/5. maddesi ihlal edilmiştir. Adil tatmin (Madde41) Mahkeme Türkiye’nin başvurucuya manevi tazminat için 9,750 Euro; giderler ve ücretler için de 2,500 Euro ödemesine karar vermiştir. Karar sadece Fransızca dilinde yazılmıştır.

Çeviri: Av. Orhan Kemal Cengiz